Pardon,
Pardon, sakıncası yoksa
oturabilir miyim? Teşekkür ederim.
Ateşiniz var mı? Yok yok
hayır, yanınızda sigara içmeyeceğim, sizi rahatsız etmek istemem doğrusu.
Aradım taradım bir türlü bulamadım. Sadece pantolonumda bir iplik atmış onu
yakacağım. Deminden beri uğraşıyorum. Çekiyorum, çekiyorum gelmiyor. Çekiyorum
çekiyorum elim acıyor. Sanki biraz daha çeksem kopacak gibi geliyor ama sonra
ellerim mosmor oluyor. Yok mu? Hadi ya. Desenize şanslı günümde değilim. Olsun.
En iyisi biraz daha koparmayı deneyeyim.
Olmadı yine. Efendim? Ne
dediniz? Aaa haklı olabilir misiniz? Nasıl yani? Evet, bir zararı yok bana.
Gözüm dışında bir yere takılmıyor. Evet, haklısınız ama onun orada durduğunu
bilmek bile beni huzursuz ediyor. Ah! Elimi kestim sanırım. Yok sadece
morarmış. Of, ne de sağlammış. Düşünce parçalanan kumaş, çekince gelmiyor. Ah,
pardon. Ofladınız mı yoksa? Sıktım mı sizi? Üzgünüm. Sessizlik için burada
böylece duruyorsunuz belli ki. Fakat bir kendini bilmez bir anda tüm büyüyü
bozuyor. Tamam. Tamam, sustum.
Ayağımı sallamam sizi
rahatsız ediyor mu? Oh, peki.
Peki ikisini sallamam?
Oh, tamamdır.
Sağın solun ritmik olması
mı rahatsız etmiyor yoksa her anlamda mı rahatsız olmuyorsunuz? Ha ta-tamam o zaman.
Bazen, ayaklarımla ritim tutarken ellerimle de eşlik ediyorum. Kimileri buna
vücut perküsyonu diyor. Oysa ben sadece,
Sağ, sağ. Sol sol alkış
alkış , göbeğe vur.
Tekrar!
Sol- sağ, sol-sağ ellerle
2 kere klik.
Alkış, sol sol, sağğ.
Havalar ısınmaya başladı
değil mi?
Havalar diyorum, havalar.
Baksanıza.. Güneşin saklambaç oynadığı günler geride kalıyor. Eğlenceliydi
aslında bulutların ardından göz kırpması ve beklemediğimiz anda sobelemesi bizi.
Hele hele fırtına sonrası gözüme vurup uyandırmaları yok mu beni? Ah. Sanki
günaydın öpücüğü konduruyor bedenime.
Ama bunların bir önemi
yok. Susup manzarayı seyre dalmak varken. Değil mi?
Değil.
Ay pardon, yine oynattım
ayağımı. Kalkmamı ister misiniz? Peki..
Şu köşede bir simitçi çocuk
vardı. Aaa yokmuş bugün. Sevimli bir çocuktu. Arada sohbet ediyorduk. Şarapçıların
kimine akıl hocalığı yapması gibi benim de çocuktan o tarz beklentilerim vardı.
Hayatın, anlamını verecek bana veee sonsuz mutluluğun kaynağına ulaşacağım.
Aslına bakarsanız bu amaca çok defa yaklaştım. Ama en sonunda elimde iki simit
bir de üçgen peynirle kalakaldım. Tek kişiyken 2 simidi bana nasıl satıyor
aklım almıyor. Birken çok gibi, çokken yok gibiyim oysa.
Ne dediniz? Aa?! Ben
duymadım. Korktunuz mu? Gidecek misiniz? Tedirginliğinizin sebebi nedir?
Anladım, yani anlamadım. Ne? Ama ben hala duyamıyorum. Emin misiniz? Nasıl bir
ses? Yine mi? Allah Allah. Bir dinleyim bakayım. Emin misiniz ya? Tamam,
susuyorum. Susmalıyım ki duyabilelim, haklısınız. Ama ben bir şey duyamıyorum.
Ha susmadığım için. Ama susarsam, ya sonra konuşamazsam bir daha? Ya
çığlıklarımda boğulursam “A” bile diyemeden? Bir şey olmaz mı? Öyle demeyin.
Öyle ya da böyle geçecek sonra bitecek, son bulacak bedenim. Ama lütfen.
Susamam. Susarsam ölecek gibiyim. Sanki, gürültü patırtıdan korkup gelmiyorlar
bana. Ne garip. Siz gürültüden korkup kalkıp gitmeyi düşünürken ben sessizlikten
korkup zil çalıyorum. Evet. Cebimde bir zil var. Evet, küçük bir çan aslında.
Ama zil deyince bedenimin ve ruhumun kapılarını açıyorum gibi oluyor. Çan deyince
ibadete davet gibi. Aa, güldünüz. Ne de
tatlı. Gülebiliyormuşsunuz yani. Peki neden gülmüyorsunuz? Komik bir şey yok
mu? Soytarı mıyım ben de güldünüz? Soytarı olmak şereftir, orası ayrı ama.
Kendi kendinize de mi gülmezseniz? Hiç mi? Ahh yazık. Deli mi sanarlar. Kim
demiş onu. Sizin gibi gülemeyen biri herhalde. Hayır canım, iltifat ettim size.
Lütfen, dikkat edin. Lütfen. Çünkü, çünkü ben sözcüklerimi dikkatli seçiyorum.
Konuşurken bile de’leri ayırıyorum. Dikkatinizi çekerim efenim, “gülemeyen”
dedim. “gülmeyen” demedim ki. Size iltifat ettim. Öyle güzel bir gülüşünüz var
ki ..
Aman da aman, bu da ne.
Bu tomurcukta nereden çıktı hanımefendiciğim. Güneşinizi, suyunuzu ve hatta
sohbetimizi yinelerken gün be gün ne de mutlu etti bu tomurcuk. Ohh, burnuma
bile geldi kokusu. Kokmaz olur mu? Hiç
kokmaz olur mu? Müzik, müzik mi açayım size? Ne dinlemek istersiniz bugün? Yok,
o olmasın. Ben, pek havamda değilim. Ama illa istiyorsanız tabi, tabi sizin
için sadece sizin için açarım.
Ah, fark etmemişim. Bana
da iyi geldi. Siz yok musunuz siz, ne de iyi bilirsiniz bana iyi geleceği.. Evde kaldığım şu günlerde hayatın varlığını,
değerli olduğumu laf aramızda ,kimse için olmasa bile sizin için, gösterdiniz
bana. Bu tomurcuk, büyüyecek. Sohbetimiz çoğalacak. Sevgimiz de taç yapraklar
gibi alımlı, ruhumuz çanak yapraklar gibi bizi birbirimize bağlayacak,
koruyacak. Çay? Çay içer misiniz? Peki, size ne ikram edeyim? Ama olmaz. Peki,
bu seferlik böyle olsun madem. Bir çay koyup geliyorum, bekleyin olur mu?
***
Herkese merhaba! Ocak ayından beri görüşemiyorduk. Umarım sağlıklı ve sıhhatlisinizdir. Zamanımı mutfakta yeni şeyler deneyerek, dizi- film izleyip bir şeyler okuyarak geçiriyorum. Öyle "kendimi geliştirmeliyim!" gibi büyük kaygılarım yok bu süreçte. Durmam, dinlenmem gerekiyormuş ve öyle de yapıyorum. Aslında, hiçbir şey yapmamakta bir şey yapmakmış. Bunu anladım. Ve ben;
Evet.
Sevgiyle kalın..
Melis

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder